DEVRİMCİ BİR MEKTEP: NECİP FAZIL KISAKÜREK / Köşe Yazısı - Ayşe Zehra Han
Ayşe Zehra Han
Bu yazı Genç Diriliş dergisinin Şubat 2024 tarihli 16. sayısından alınmıştır.
Üstad, Kaldırımlar Şairi, Sultanu'ş Şuara (Şairler Sultanı)... Evet, bu yazımızda Necip Fazıl Kısakürek'i anlatacağız, anlamaya çalışacağız dilimiz döndüğünce.
1904'te İstanbul'da doğan Necip Fazıl'ın hukukçu olan babasının adı Abdülbaki Fazıl, ev hanımı olan annesinin adı ise Mediha Hanım'dır. Evin tek çocuğu olan Necip Fazıl'ın asıl adı Ahmet Necip'tir.
Ahmet Necip Fazıl, Deniz Harp Okulu'nda okudu ve el yazması olan "Nihai" ismindeki haftalık dergiler ile ilk yayıncılık faaliyetlerine başladı. Genç yaşta babasını kaybeden Necip Fazıl, İstanbul Darülfünûnu Hukuk Fakültesi'nde üniversiteye başladı. Ardından Edebiyat Medresesi Felsefe Şubesi'ne gitti ve 1924'te üniversite tarafından Paris'e gönderildi. Kısakürek, burada bohem bir hayat tarzının ardından yurduna geri döndü.
1925'te ilk şiir kitabı olan "Örümcek Ağı"nı çıkardı. Aradan birkaç yıl geçmesinin ardından bankacılık mesleğini icra ederken ikinci şiir kitabı olan "Kaldırımlar" eserini yayımladı. Onu, ün sahibi yapan eseri ise üçüncü kitabı olan "Ben ve Ötesi" eseri oldu.
1934 yılında bir Nakşî şeyhi olan Abdülhakim Arvasi ile bir cami bahçesinde tanışması Necip Fazıl için tam bir dönüm noktası oldu. Uzun bir bohem hayatının ardından bu tanışmayla ciddi bir fikir ve zihin dönüşümü yaşadı. "Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız; / Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!" diye bahsettiği Abdülhakim Arvasi hocasına vefatına kadar bağlı kalmış, ilmi donanım ve düşünce yapısı kazanmaya çalışmıştır. O, artık "Kaldırımlar Şairi" değil İslamcı bir devrimcidir. Bohem hayatın verdiği ruhsal bunalım, anlamsızlaşmış hayat, maddiyatla kısıtlanmış görüşler, karamsar ve sonu yalnızlıkla biten hayatın yerini; varoluş nedenini hakikati aramakta bulan, ümitsizliğe yer olmayan, tek güç sahibine tevekkül etmenin verdiği güven ve değer içinde olan bir hayat almıştır. O kendini hakikate adamış, çetin bir dönemde halkın kendi özünden kopmasına göz yummamıştır. Nübüvvet’in yıllarında yeni Müslüman olanların değişimini yaşamış ve tıpkı onlar gibi batıl bir sisteme boyun eğmeyerek hakikati haykırmıştır. Onun batıl karşısındaki kılıcı, kalemi olmuştur. O artık yeni bir dünya ile tanışmıştı, bu dünyanın hem yabancısı hem de özü olacaktı.
"Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; / Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış" dizeleri onun fikir dünyasındaki değişimi en iyi anlatan dizelerdir herhalde. Düşünce dünyasındaki dönüşüm şiirlerine, kitaplarına, konferanslarına konu olmuştur sık sık. Bu dönüşümün ilk eseri "Tohum" adlı tiyatro oyunu olmuştur.
Yıllar içerisinde fikirlerini güçlendiren, başta Müslümanlar olmak üzere insanlık için bir kurtuluş yolu arayışında olan Kısakürek, 1936'da maneviyatçı yaklaşımıyla "Ağaç Mecmuası" dergisini Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı gibi önemli isimlerle çıkarmaya başladı. Necip Fazıl hem önemli isimlerle çalışmış, hem de önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. İslam’ı yeniden diriltecek olan neslin gençlerden oluşacağının, hakiki Müslüman olmanın gerektirdiği dinamizmi gençlerde olduğunun farkındadır. Bu yüzdendir ki enerjisinin büyük bir kısmını gençlere vermiş, onlara davayı benimsetmeye çalışmış, bu yüce davayı sırtlamak için kitap ve konferanslarında gençleri bu yüke ortak olmaya davet etmiştir.
"Ben Allah diyenlerin boyunlarına vebal / Ben bugünkine mazi, yarınkine istikbal." sözlerini hayatına geçirmiş, İslam ve edebiyat dünyasında saygın bir yer edinen meşhur "Yedi Güzel Adam"ı kendi fikirleriyle beslemiştir. Üstad'tır onlar için Necip Fazıl. Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Ali Kutlay, Mehmet Akif İnan, Aleaddin Özdenören, Cahit Zarifoğlu onun birer eseri olmuş, devrimci-çağötesi insanlar yetiştirmiştir. Bu yedi güzel adamda gördüğü kıvılcımı bir ateş topuna çevirmiştir. Şimdi ise bizler o şahisyetlerin inancıyla yetişmek için çabalıyoruz.
Her birine ayrı bir özen gösteren Üstad, Sezai Karakoç'a -kalemine ve azmine- ayrı bir ilgi duymuş ve kendi ideallerini ona geçirmeye çalışmış, kendisinin yetiştirdiği İslam’ı tek gerçek olarak gören neslin devamını Karakoç'a devretmiştir âdeta. Karakoç ise bu güveni karşılıksız bırakmamış, son dönem sınavını verip sınıf atlamak yerine Necip Fazıl'ın bir emri ile Üstad'ını yanına gelmeyi kabul etmek gibi -burslu okuyan ve maddi durumu iyi olmayan biri için üniversiteyi bir sene daha okumanın vereceği zorlukları düşünecek olursak- büyük bir fedakarlık yapmıştır. Bir okul, bir yol gösterici, bir güç kaynağıdır Necip Fazıl; Sezai Karakoç için. Bu yüzdendir ki onun gittiği yoldan gitmiş, Büyük Doğu nesline Diriliş Nesli'ni katmış davet çalışmalarını ve batılla olan savaşını güçlendirerek sürdürmüştür.
Necip Fazıl'ın en büyük ve onu en iyi yansıtan projesi idi "Büyük Doğu" nesli. "Büyük Doğu, İslâm içerisinde ne yeni bir mezhep, ne de yeni bir içtihat kapısı... Sadece sünnet ve Cemaat Ehli tabirinin ifadelendirdiği mutlak ve pazarlıksız çerçeve içinde, olanca saffet ve asiliyetle İslâmiyet'e yol açma geçidi ve O'nu eşya ve hadiselere tatbik etme işi." ifadeleriyle tanımladığı Büyük Doğu fikri, Doğu'nun ilmini İslam'ın yüceliğiyle birleştirmek ve Batı'nın sapkın düşünceleri karşısında yenilmemek için dönemin şartlarında nefes olan bir fikir olmuştur. Bu nesil için ilk öncelikle Büyük Doğu dergisini tasarladı Necip Fazıl. Büyük Doğu dergisini çıkarmaya başladı. Büyük Doğu dergisi bir mektep olmuştur âdeta; ham olanlar pişmiş, diri olanlar cihat etmiştir kalemleriyle. Nice kişiler yetişmiş, nice savaşlar verilmiştir batıl karşısında. Devrimci bir nesil yazmış, devrimci bir nesil okumuştur bu dergiyi.
Kısakürek'in siyasi tavrını ve toplum düzenine olan eleştirilerini yayımladığı dergi, 1943'ten itibaren içerisindeki yazılar sebebiyle birçok kez yönetim tarafından kapatılmış, Necip Fazıl ise hapse atılmıştır. (İslam'ı benimsediği dönemden sonra birçok kez farklı meseleler sebebiyle sürekli olarak hapse girmiş-çıkmıştır.) Yaşadığı dönem boyunca yönetim ve solcu kesimle sık sık karşı karşıya gelmiş, yoluna taş konmaya çalışılmış, çeşitli iftiralar atılmış olsa da eşiyle birlikte (kendisi ile birlikte eşi de çoğu kez hapis cezası alırdı) tüm bu zorluklara İslam'ı yaymak adına göğüs germiş, kısıtlı imkanlarda kitaplar bastırmış, konferanslar vermiştir. Kitaplarına getirilen yayın yasaklarına yenilmemiş, daima aktif bir Müslüman olup çağın ona yüklediği sorumluluğu yerine getirmeye çalışmıştır. Dergide bilinçlendirici İslâmî yazılara yoğunluk vermiş, İslam'ı öven yazılar yayımlanmıştır. Ancak dönemin yönetiminin baskısı ve hızla batılılaşan topluma tepki olarak sadece İslam'ı öven yazılar değil, batıl akımları eleştiren yazılar da yayımlamaya başlamıştır. Birnevi toplumun ihtiyaçlarına göre davet çalışmalarını yönlendirmiştir.
"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!" mısralarıyla yola koyulan Necip Fazıl, derginin sürekli kapatılması nedeniyle yılmadan yeni davet yolları arayışına girer. Ne de olsa Müslüman'ın iki günü eşit değildir, Müslüman daima üretkendir, İslam için çağı değiştirmeyi ve o çağın bağımlısı insanları karşısına almayı göze alandır!
Bu arayış sonucunda 1949 yılında Büyük Doğu Cemiyeti'ni kuran Necip Fazıl, neredeyse her yazısında ele aldığı İslamcılık ve Türkçülük konularını ele alan bir sanatçı olarak "türkçülüğe hakaret davası (!)" sebebiyle eşi ile birlikte girdiği hapishaneye yönetimin değişmesiyle Demokrat Parti'nin çıkardığı af yasası kapsamında hapishaneden çıkan ilk kişi olmuştur.
Cemiyet'in kapatılmasının ardından Büyük Doğu gazetesini çıkaran Üstad, şiirlerine konu olan oğlu Mehmed'e Büyük Doğu yayınevini açtırmıştır. Bu yayınevinde kendi kitaplarını basmış, piyasaya sürmüştür. Necip Fazıl'ın meşhur "Gençliğe Hitabe"si de bu yayınevinde posterler şeklinde basılmıştır. Gençliğe Hitabe'nin birkaç satırını verelim, gerisini ilgili kaynaklardan* okuyun siz:
"Tek cümleyle, Allah'ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik..."
Çile, Çöle İnen Nur, İdeolocya Örgüsü, İman ve Aksiyon gibi kıymetli eserleri arkasında bırakan Üstad 1980'de Türk Edebiyatçılar Derneği tarafından Sultanu'ş Şuara (Şairlerin Sultanı) ünvanını almıştır. Ayrıca Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'ne (1980), İman ve İslam Atlası adlı eseriyle fikir dalında Millî Kültür Vakfı Armağanı'na (1981), Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'ne (1982) layık görülmüştür.
"Allah ve Resulü'nden başka her şey batıldır." anlayışını bize bırakan, İslam davetlerinde örnek alınacak olan, kökleri Asr-ı Saadet'e bağlı olup daima ileriye bakan bir Büyük Doğu nesli bırakan şahsiyettir; Necip Fazıl Kısakürek.
Üstad, 25 Mayıs 1983'te vefat etmiş ve İstanbul'daki Eyüp mezarlığına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Allah; İslam'ı koruyan ve yayan, bize örnek olan Üstad'dan ve onun gibi bu yola baş koymuş büyüklerimizden, gençlerden razı olsun.
Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda sular dizde gideriz
Bir gün akşam olur bizde gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim…
*https://www.gencdirilisdergisi.com/?egitim-ilkelerimiz/necip-fazildan-genclere-561h.htm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
- DEVRİMCİ BİR MEKTEP: NECİP FAZIL KISAKÜREK 12 Haziran 2024 Çarşamba 12:23
- YOLDA DURANLAR29 Ekim 2023 Pazar 18:11
- YOLDAKİ MÜHENDİS: ABDULLAH GALİP BERGUSİ14 Ekim 2023 Cumartesi 20:46
- BİR "GÖĞÜS KAFESİ" MEVZUSU14 Eylül 2023 Perşembe 07:04
- Sarenur Çelik BATAKLIĞA BATIRAN MECRALAR
- Furkan KayanGazali'nin Ahlâk ve Eğitim Anlayışı
- MOLLA NÛRANİBİR İSLAMCI'NIN GAZETELERLE İMTİHANI
- Sümeyye Sultan YıldırımMÜSLÜMAN GENÇ KIZLARA KİTABI TAHLİLİ
- BAŞYAZIELEKLERDEN ELENECEKSİN
- Firdevs Berfin AkgülSİYONİZM VE KÖKENİ
- Zeynep KarakurtMÜSLÜMANLARIN DNA'SI: DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ
- Ömer Faruk KaplanToplumun Dinamikleri
- Muhammed PolatASILLARIN ASLINA DÖNÜŞ:DİRİLİŞ
- Harun KaraaslanoğluBUZ DAĞININ ŞAİRİ: CAHİT ZARİFOĞLU
- Salih ESKİTAŞAYNI DÜNYADA YAŞAMAK
- Nazlı ŞahinMEVZU FİLİSTİN Mİ YOKSA KAHRAMAN OLMAK MI?
- Bilal KarakurtBİZE HEYECANLI ADAM LAZIM
- Zehra AkgülYAŞAYAN ÖLÜLER VAR MIDIR ACABA?
- Melek BellibaşDÜNDEN BUGÜNE FİLİSTİN VE BOYKOT
- Tuana GümüşMÜSLÜMANCA (KÖKLÜ) DEĞİŞİKLİK
- Betül ÜlküANTİBİYOTİKLER
- Tuana Gümüş KAYBOLMUŞ GENÇLERE
- Akif Akman “HİÇ ŞÜPHESİZ BATIL SÜREKLİ YOK OLUCUDUR”
- Sümeyye Sultan YıldırımÖZGÜRLÜĞÜMÜZE
- Bilal AKGÜLSELAHADDİN OLMA KENDİN OL
- Rabia Tuana BakırcıOKUYUP VARIYORUM
- Evin KayaKALEMİ KAMBURLAŞAN ŞAİR: AHMET SEZAİ KARAKOÇ
- Ayşe Zehra HanDEVRİMCİ BİR MEKTEP: NECİP FAZIL KISAKÜREK
- EDİTÖREDİTÖR'DEN
- ANCUZÎSOFİ AHMET'İN KULAKLARI ÇINLASIN
- GERÇEK EDİTÖRİMTİHAN MI DEDİNİZ?!
İMSAK | GÜNEŞ | ÖĞLE | İKİNDİ | AKŞAM | YATSI |
04:22 | 05:44 | 11:45 | 14:58 | 17:34 | 18:49 |