TURAN KIŞLAKÇI İLE RÖPORTAJ

22.03.2024 16:55:20
TURAN KIŞLAKÇI İLE RÖPORTAJ
TURAN KIŞLAKÇI İLE RÖPORTAJ

 Değerli takipçilerimiz geçtiğimiz günlerde İlim Yayma Cemiyeti Kâhta Şubesi bünyesinde Kâhta’da “Filistin Meselemiz” adlı konferans veren araştırmacı-yazar Turan Kışlakçı ile sizler için bir röportaj yaptık. İyi okumalar dileriz. 

 

Genç Diriliş: Öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz teşekkür ederiz. Bize kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

 

Turan Kışlakçı: Ben teşekkür ederim. Ben Turan Kışlakçı, doğma büyüme Bingöllüyüm. İlköğretimimi ve ortöğretimimi Bingöl’de gördüm. Daha sonrasında 18-19 yaşlarındayken Pakistan’a gidip İlahiyat ve Dinler Tarihi bölümünü okudum. Orada İngilizce, Arapça ve Urduca dillerini öğrendim. Pakistan’da bulunduğum üniversitedeki ilk İngilizce ve Arapça dergiyi çıkardım arkadaşlarımla. Tabi ilk gazetecilik tecrübem ortaokul yıllarına, Millî Gazete bünyesinde çıkan Sultan gazetesine kadar dayanıyor. O zamanlar bu gazete için İstanbul’a gider gelirdim. Üniversite’de çıkardığım  “el-lem’a” yani kıvılcım anlamına gelen dergiyi kurarken amacım; 120 ülkeden gelen üniversite gençlerinin ortak bir çatı altında toplanması, İslam hakkında makaleler yazmasıydı. Türkiye'ye dönünce bir reklam ajansında ve Yeni Şafak gazetesinde 8 yıl çalıştım. Sonrasında o zamanlar Türkiye'nin en çok dile çevrilen sitesi olan Dünya Bülteni ve TimeTürk’te (15 dilde) yayın yaptık ve o haber sitelerini kurduk bir grup arkadaşla. Ardından Anadolu Ajansı’nın Orta Doğu ve Afrika masası koordinatörlüğünü yaptım, TRT Arapça’da müdürlük yaptım. Birçok Arap televizyon ve gazete kuruluşunda danışmanlık yaptım. Şimdi halihazırda Londra'da yayın yapan el-Kudsü'l Arabi’de haftalık yazı yazıyorum. Aynı zamanda 6 yıldır Katar Kültür-Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın müsteşarlığını yapıyorum. Türk-Arap Medya derneği ve Mehcer (Göç Sanatçıları) derneklerini kurdum, onların başkanlığını yapıyorum.


 

G.D.: Tarih sevginiz nereden geliyor, mesleğinizi seçmenizde etkili olan faktörler nelerdi?

 

T.K.: Gençliğimde İslam dünyası hakkında bol bol haber çıkıyordu. Lise 1’deyken İstanbul’da çıkan dergileri okur sonra bir araya getirirdik, bazen de biz gençler yazı yazıp fotokopi çekerek dergi çıkartırdık. O zamanlarda dergilerden bilgi almak için ciddi bir habercilik ve gazetecilik gerektiğini öğrendim bu yüzden de gazeteci olmaya karar verdim. Aynı zamanda Mevdudi’den, Muhammed İkbal’den çok etkilenmiştim. Mevdudi, hem gazeteci hem de büyük bir İslam düşünürüydü. Benim hedefim de onun gibi hem aydın bir entelektüel hem de iyi bir gazeteci olmaktı. Gazeteciliğin önemini anladığımda ise lise 1’den itibaren birçok gazete ve dergiye yazı göndermeye başladım. Tarih sevgim kısmına gelecek olursak da, bu coğrafyada yaşıyorsanız tarih bilmek zorundasınız çünkü gelen soruların %50-60’ı tarih bilgileriyle cevaplanabiliyor ancak. Özellikle son dönemde daha iyi anlıyoruz tarihin önemini. Herkes uluslararası ilişkiler okuyor şu anda, bence uluslararası ilişkiler okumamalı insanlar. Coğrafya ve tarihi birlikte okuyup kendisi bir uluslararası ilişkiler ortaya koymalı çünkü tarih ve coğrafya bilmeyen bir kişi uluslararası ilişkiler uzmanı olamaz. Ben geçmişten beri bundan dolayı hem coğrafyaya hem de tarihe çok önem verdim, tarih ve coğrafya hakkında ne kadar kitap bulduysam okudum. 


 

G.D.: Kitaplarınızı yazmanızdaki amaç neydi ve bir kitap yazarken konusunu neye göre belirliyorsunuz?

 

T.K.: Yazı yazarken dönemin şartlarında gündemde olan konulara ve insanların bu konu hakkındaki bilgi seviyesine dikkat ediyorum. Bu yazılar bazen bir makale oluyor bazen de bir kitap olarak ortaya çıkıyor. Bir de yazdığım “Eşekname” adında bir kitabım var. Osmanlı’da da “Harname” var, yani Eşekname. Benim yazdığım kitap dünyada yazılmış 6. Eşekname kitabı. Aynı zamanda “Devename” kitabımı yazdım. Yazarken kendime bir hedef belirledim: her yıl bir hayvanı ele alacağım ve o hayvanın kültürel, politik, siyasi, toplum üzerinde etkisini ironik bir şekilde ele alacaktım. Eşekname’yi yazarken ilk başta muhafazakar kesimi eleştiri için ele aldım: Muhafazakar kesim neden yıldızları sevmez, neden bizim yıldızlarımız yok? Halbuki bizim her alanda binlerce yıldızımızın olması gerekiyor. Siyaset alanında, sosyoloji alanında, bilim alanında, felsefe alanında, psikolojide binlerce entelektüel yıldızımız olmalı bizim. Gökte ne kadar yıldız varsa yerde de o kadar yıldızımız olmalı, eğer yıldınız yoksa insanlara yön veremezsiniz. Ancak maalesef gençlerimiz 2’den fazla yıldız isim sayamıyor. Onun için “Acaba bizim mufazakarlarımız yıldızları sevmiyor mu?” sorusunu sordum kendime. “Peki muhafazakarlar yıldızları sevmiyorsa eşekleri neden seviyorlar?” diye bir makale yazdım. O makale herkesin hoşuna gidince kitaplaştırdım. Ayrıca Ortadoğu üzerine araştırmalar yapıyorum, roman çalışmalarım var. 5-6 ciltlik bir Ortadoğu çalışmam var o da bitecek inşallah. 

 

G.D.: Günümüzü, olayların sebep-sonuçlarını ve dünya gündeminin gidişatını iyi anlamak için ne yapmalıyız?

 

T.K.: Bol okumak gerek. Güncel olaylar üzerinden yorum yapmamak gerek. O olayın arka planını iyi bilmek gerek. Arka planı bilmezseniz zahiri olan yani size söylenen şeyin aslında tam tersi olduğunu anlayamazsanız yorum yapamazsınız. Onun için dünya liderlerinin açıktan söyledikleri şeylerin batınî tarafının çok farklı anlamlarda olduğunu görürsünüz. Bunun yolu da siyaset ve devlet politikasını iyi bilmekten geçer. Liderler konuştukları kelimelerin kalkış noktalarını ve neyi hedeflediğini iyi çözümlemek gerek. Bol bol okumak gerekiyor. Güncel haberler üzerinden iyi bir makale yazarı olunmaz, olaylar analiz edilemez. Evet, günceli bilmek gerek ancak onun arka planını bilmezsek iyi bir çıkarımda bulunamazsınız. 


 

G.D.: Müslümanların altın çağından sonra gerileme dönemi başlıyor. Bu dönemin sebepleri ve sonuçları neler oldu? O çağın günümüzde yansımaları hâlâ var mı?

 

T.K.: Elbette ki Müslümanlığın ortaya çıktığı günler Batı'nın orta çağa girdiği zamanlardı. O zamanlar Peygamber davete yeni başlamıştı ve Müslümanların yükselişe geçtiği zamanlardı. Batı aydınlanmaya başladığı 14. yüzyılda Müslümanlar yükselişini bitirmiş ve hafif hafif gerilemeye başlamıştı. O düşüş günümüzde de devam ediyor. Elbette ki birçok sebep var: o zamanın âlimlerinden, entelektüeline kadar herkes düşmeye başladı. İmam Gazali, Katip Çelebi’ye kadar herkes “Neden geriledik?” diye kitaplar yazdılar. O Altın çağın günümüzde hâlâ etkileri var. Bu yüzden o Altın çağını çok severiz. Bende diyorum ki, o altın çağı bilelim öğrenelim ama orada yaşamayalım: günümüze dönelim, ortaya yeni bir şeyler çıkaralım, gelecek açin adımlar atalım. Türkiye'de ve dünyadaki dindarlar hep tarihi yaşadıkları için bir türlü bugünü, ânı yaşayamıyorlar. Böyle olunca da bir bilinç kırılması yaşanıyor. Örneğin bir kız Hz. Fatıma gibi olmak isterken aynı zamanda içinde bir Madonna olma isteği oluyor. Bir erkek Hz. Ebubekir olmak ister ama Michael Jackson hayranıdır, onun gibi olmak ister. İşte bu bilinç kırılmasıdır. Bunun çözümü ise, kişinin geçmişin birikimi ve şimdinin ihtiyacını iyice anlayıp yeni bir şahsiyet-kimlik inşa etmesidir. Bol bol okumalı, öğrenmeli ve hayata geçirmelidir. Yoksa bu kırılmalar devam edecek, geçmiş-gelecek arasında savrulacaktır. 



 

G.D.: Bir zamanlar dünyaya hükmeden Müslümanlar şu anda parçalanmış durumda, öyle ki dibimizde yaşanan katliamlara bile yeterince hakim değiliz. Bu ayrışmanın sebebi nedir ve bu parçalanmanın bitip zulümlerin son bulması için çözüm nedir?

 

T.K.: Tabi bunun sosyolojik, siyasi, politik birçok sebebi var. Müslümanlar bunu birçok kez yaşadı: Moğol istilasına uğradılar, Haçlı istilasını yaşadılar, Kudüs işgal edildi. 1099’da Haçlılar Kudüs'ü işgal etti, 1187’de Selahattin orayı tekrar fethetti. O dönemde Haçlılar Müslümanları kıyımdan geçirdi. Müslümanlar bölük pörçük yaşıyordu. Herkes kendine bir devlet kurmuştu, Afrika'dan Hindistan'a kadar. Sonra birileri çıktı Müslümanları tekrar tek çatı altında topladı. Müslümanlar Osmanlı'nın çöküşünden beri bir türlü tek çatı altında toplanamadı. Fakat artık yavaş yavaş onun emaresi var artık. Müslüman dünya yeniden bir çatı altında, yeniden bir birlik olma peşinde. Bunu gören emperyalist güçler Müslümanları bölmek için yine elinden geleni yapıyor. Fakat İslam dünyası 10-15 yıla kalmaz yeniden bir araya geleceklerdir, yeniden bir gelecek oluşturalacaklardır. Çünkü geçmişteki örnekler bunu gösteriyor. Bunu eninde sonunda bir şekilde başaracaklar. Muhammed İkbal’in güzel bir sözü var: Bahar ayı gelincikle belli olur, diyor. Gelincikleri görüyorsan artık bahara girmişsindir. Gelinciğin rengi de kırmızıdır. Eğer baharın gelmesini istiyorsan şehit kanlarının olması gerekiyor. Şehit kanlarıyla birlikte bahar gelir. Biz şimdi o şehit kanları ile yeni bir baharı Allah'ın izniyle göreceğiz. Ve bu ümmeti bilinçlendirecek, daha da bileyecek. 



 

G.D.: Gençlerimizin toplumdaki, kültürdeki, tarihteki yeri nedir sizce? Gençlerimiz günümüzde değil de gelecekte yaşıyor ve geçmişe pek bir ilgisi kalmadı artık. Bu konudaki düşünceleriniz ve tavsiyeleriniz nelerdir?

 

T.K.: Bir gencin geleceği yaşabilmek, anlayabilmek, anlam katabilmek için edebiyata, sanata, kültüre, dinî literatüre yani tefsire,hadise, fıkha iyi vâkıf olması gerekiyor. İnsanın 1 yılını 2 yılını almaz bu okuma. Yeter ki iyi bir okuma yapabilsin. Gençlerle önerim hep şu: bir müzik aletini iyi çalabilin, bir spor alanında uzmanlaşın, en az 1-2 dil öğrenin. Günümüzde dil öğrenmek kolaylaştı artık, İngilizce’nin yanı sıra Arapça gibi bir dil de öğrensinler. Kendilerini donanımlı kılsınlar ve bir şeyler üretsinler sürekli. Üretmezlerse hep taklitçi olurlar, var olamazlar. Geçmişten beri filozoflar, peygamberler, Sokrat’tan Eflatun’a Aristo’ya kadar büyük şahsiyetler hep gençleri önemserlerdi. Tarihte iz bırakan peygamberler ve filozoflar hep gençleri ifsad ettiği için itham edilmişlerdir. Gençlik  önemli, gençler kendinin yetiştirmenin yoluna bakmalı. Çünkü gençlik döneminde yetişmezse ilerde hiç bir şey olamazlar. İlerde sadece taklit ederler, hep geçici iş peşinde koşarlar. O yüzden genç çağda ne kadar gelişirlerse o kadar iyi. Vakti değerlendirmek gerekiyor. 


 

G.D.: Tarihe imza atmış insanların pek çok mahareti olduğunu görüyoruz. Bazısı iyi savaşçı, bazısının zengin bir ilmi donanımı var, bazısı iyi gezmiş, bazısı birden fazla dil öğrenip birçok eser okumuş ve büyük işler başarmış. Teknolojinin hızla ilerlediği bu zamanlarda büyük eserler ortaya koymak için ne yapılmalı?

 

T.K.: Büyük eserler ortaya koymak için birincisi geçmişte var olan bilgiye iyi hâkim olmak lazım. İkincisi ânı iyi bilmek gerekiyor. Bu ikisini yaptıktan sonra gelecek hakkında iyi analiz yapabilirler. “Dünya nereye gidiyor, teknolojinin gidişatı ne?” sorularını cevaplayabilirler. Şunu unutmamak gerek: bilim teknolojinin çıktısıdır, teknoloji de bilimin çıktısıdır. Bu yüzden de iyi bir dinî düşünce ve felsefe, bilim ve teknoloji bilmek lazım. Bunları bugün bilmenin bir yolu da, insanların öncelikle kendi dillerini iyi bilmesi. Sonrasında İngilizce, Arapça, Farsça ve Almanca’yı bilmek de önemli. Artık imkanlar kısıtlı değil, dil öğrenip kendini yetiştirmeye bakmalı gençler.



 

G.D.:  Tarihimizi öğrenmek, dersler çıkarmak istiyoruz ancak güvenilir kaynak hangisidir, doğru bilgi nedir konusunda zayıf kalıyoruz maalesef. Bu durumlarda ne yapmalıyız?

 

T.K.: Güvendiğimiz, bildiğimiz hocalardan uzman kişilerden kitap önerileri alın, onları okuyun. Sonra zaten siz belli alanlarda belli kitaplar okuduktan sonra zamanla hangi kitabı okuyacağınızı bulabiliyorsunuz. Önemli olan temel kitapları okumak. Belli kitapları okuduktan sonra kendi tespit edebilir. Şundan korkmamalılar: bu kitap doğru mu değil mi diye. Birçok kitap okuduktan sonra insan kendisi anlar zaten hangi kitabı okuması gerektiğini. Ama önce iyi okuyan insanları bulup onlardan öneri almak lazım sonra da iyi okumak  lazım. 



 

G.D.:  Geçmişte yaşanan ve dönüp dönüp baktığınız, sizi etkileyen bir olay var mı?

 

T.K.: Endülüs’ün düşüşü beni çok etkilemiştir. Biz neden düşüşe izin verdik bir şeyler yapmadık, diye sorarım kendime. Moğol ve Haçlı istilaları da beni hep etkilemiştir. Hakeza son yüzyılda  emperyalistlerin ve siyonistlerin İslam dünyasında yaptıkları… Bu yüzden kendime hep “Ben ne yapabilirim?” diye sorarım. Bir şeyler yapmak lazım bunların bitmesi için. Bir diğer soruya cevap olarak da söyleyeceklerim: beni etkileyen bir çok İslam düşünürü olmuştur. İmam Gazali bunların başında geliyor. Bugüne kadar Biruni’den, Farabi’den, İbn-i Sina’dan tutun günümüze kadar birçok ismi zikredebilirim. 


 

G.D.: Benim röportajım bu kadardı. Katıldığınız için teşekkürler.

 

T.K.: Eyvallah, Allah razı olsun. 



Bu haber toplam 689 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Genç Diriliş Dergisi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.