BİR İSLAMCI'NIN GAZETELERLE İMTİHANI / Köşe Yazısı - MOLLA NÛRANİ

9.09.2024 21:11:25
MOLLA NÛRANİ

MOLLA NÛRANİ

 İstanbul’a ilk gittiğim yıllardı. İslami camia ile yeni tanışmış, bu tanışma ile birlikte kitapla, dergiyle, namazla, sohbetle ve de gazete ile de ilk tanışmam bu vesile ile olmuştu.

Bu tanışmalara vesile olduğu gibi bazı şeylere de “veda” ettiğim yıllardı bu yıllar.

 

Mesela futbol oynamayı çok severdim. Çokça azaldı. Bir süre sonra ise bir şey kalmadı bu oyundan. Sonra maç seyretmeyi severdim. Takım tutmayı hakeza. Ondan da eser kalmadı. Tebarük niyetine “Hangi takımı tutuyorsun” sorusuna ise olmayan (Belki ileride olur niyetiyle) köy takımının ismini telaffuz ederim. Bu burada kalsın.

 

Bu yazımızda gazetelerle tanışma sürecimi paylaşacağım inşallah.

 

Dedik ya İstanbul’a ilk gittiğim yıllarda gazeteyle de yeni tanışmış, tam bir gazete okuma kurdu olmuştum. Davaya bağlılıkla birlikte bazı eylemlerin istikrarı da farklı oluyor tabi. Maalesef davaya bağlılığın azalması ile birlikte eylemlerdeki istikrar da azalıyor.

 

Aldığım gazeteyi okumaz adeta yutardım. Köşe yazılarının hepsini okur, yetmez haberleri okur yetmez, hızımızı alamayıp bir de gazeteye verilen reklamları çok detaylı bir şekilde okur, adres bilgilerinde, şube sayılarında, ürün çeşitliliğinde ne fark olmuş adeta didik didik ederdim. 

 

Hele hele İstanbul merkezli bir market vardı ki, yeni şube açtığını öğrendiğimizde sevincimize diyecek yoktu.

 

Bıyık altında hatta sakal altında (O da nasıl oluyorsa) güldüğünüzü “ Sana ne ya” dediğinizi duyar gibiyim.

 

Efendim her şeyin kıt olduğu zamanlardı. Gazetenin kıt, kitabın kıt, adamın kıt olduğu zamanlardı. Camiamızdaki en ufak bir yenilik dikkatimizi çeker, sevinir, ağladığımız zamanlar olurdu sevinçten.

 

Camiamızın çiçeği burnunda bir gazetesi yayın hayatına yeni başlamış, bir tefsir veriyordu gazeteye abone olanlara. Alla-u âlem verdiği ilk tefsirdi. Gazeteyi okumanın yanında verdiği hediyeyi de yeni oluşturmaya başladığım kütüphaneye koyma telaşesi beni İstanbul Fatih’in sokaklarına sürükledi. 

 

Sakalımız yeni terlemişti. Kocaman bir kalbi taşıyordu sıska bir beden. Kocaman idealleri, sevdaları…

 

Efendim aramakla bulunmayacak bir yerde bulduk gazete bayisini… Bayisi mi demek lazım? Yoksa yarısı öğrenci evi yarısı gazete satan bir yer miydi tam anlayamadım. Dedim ya her şeyin kıt olduğu zamanlardı. Mütevazı bir ücretle tefsirimizi alıp çıktık. Tefsir hâlâ kütüphanemde duruyor. Mazinin güzel bir hatırası olarak…

 

Yukarıda dediğimiz gibi gazeteyi elime aldığımız zaman yakın zamana kadar ilk yaptığım şey gazetenin aldığı reklamlara bakmaktı. Kaç sayfa reklam aldığını hesaplamak, gazetenin tahmini günlük masrafı ile reklamların birbirini karşılayıp karşılamadığını hesaplamaktı. Hesap tutmadığında üzüntümüzü saklama gereği duymaz,fiili duamızı eksik etmezdik.

 

Sonra gazetenin o günkü sayfa sayısı, yazar sayısı her gün dikkatle bakılan şeylerdendi. Sayfa sayısı veya o günkü yazar sayısı az ise bir üzüntü sarardı bizi. 

 

Bizi en çok üzüntüye sevk eden şeylerden biri de gazetenin sabah geç gelmesi idi. Normalde sabah 8-10 arası eve gelen gazete, geciktiğinde mutlaka bölgedeki yetkili aranır konu ile ilgili tazir edilirdi.

 

Gazetenin özel röportajları, özel dosyaları olurdu.  Bir de ayda bir verilen kitap ekleri. Böyle durumlarda eller cebe gider ikinci hatta üçüncü gazeteyi otomatik olarak elimizde bulurduk. 

 

Sonra elimizdeki gazeteyi okuduktan sonra atmaz hele hele sofra olarak kullanılmasına şiddetle karşı çıkar, mutlaka çevrede yakında mahallede birilerine okuduğumuz gazeteyi verir okuturduk.

 

Gazeteyi okuyup bitirdikten sonra ki elimizde kırmızı kalemle önemli yerlerin altını çizerek okurduk, gazetenin bir köşe yazısını veya önemli gördüğümüz bir haberini keser daha önce hazırladığım poşet dosyalara ya da ilgili klasöre yerleştirirdim. Laf aramızda o yıllarda hazırladığım bu dosyaların önemli bir hâlâ evde durmakta. Atmaya kıyamamaktayım.

 

Günümüzü soracak olursanız. O eski okuyucu gitti. Gazete aboneliği diye bir şey kalmadı. Şu an onlarca gazetesi var mahallemizin, okuru olmayan. Gazete okuma gereği duymayacak kadar mesafe mi kat ettik. Maalesef hayır. 

 

Görünen o ki araba markaları, oturduğumuz evlerin oda sayısı, aldığımız maaşın miktarı, “makam koltuklarımızın boyu” geçmişteki bir çok güzel eylem ve alışkanlığımızın yerini almış. Bir de bir şey yapmadan her şeyi eleştirme hastalığı…

 

Allah sonumuzu istikamet üzere kılsın. Âmin.

 

Not: Duruma göre yazıların devamın getireceğiz. Bu konunun bir de dergi hikâyesi var ki sormayın gitsin. Başka hikâyeleri de

 

Bu yazı toplam 312 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Genç Diriliş Dergisi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.