SOYLU ÇINARLARIN GÖLGESİNDE SERİNLEMEK / Köşe Yazısı - Bilal AKGÜL

13.06.2024 08:46:52
Bilal AKGÜL

Bilal AKGÜL

Bu yazı Genç Diriliş dergisinin Şubat 2024 tarihli 16. sayısından alınmıştır.


Büyüklerimizin çınar ağacına verdikleri mana, diğer ağaçlara verdileri manadan biraz daha geniş ve derinliklidir. 

Gölgesinin serinliği, uğradığı tipi ve fırtınalara karşı güçlü durması, sağlam kalması, ömrünün uzun olması maddi olarak bakıldığında görünen farklılıkları arasında sayılabilir.

 

Bir medeniyetin ya da toplumun gelecek ufku için bundan dolayı çınar ağacı benzetmesi yapılır. Sağlam ve köklü devletler için kökleri sağlam soylu çınar ağacı benzetmesi yapılır. 

 

Bir ülkeyi ve devleti büyük yapan unsurların başında tarihi boyunca ortaya koyduğu eserler -ki bunların arasında kitaplar, bilimsel çalışmalar ve yapılar sayılabilir -ve yetişen ilim adamlarını- âlimleri saymak mümkündür.

 

İngilizler için anlatılır. “Şekspir mi Hindistan mı?” diye. İngilizler tereddütsüz “Şekspir” derler. “Hindistan’ın kaybının boşluğunu doldurabilir yahut telafi edebiliriz, ama Şekspir giderse onun boşluğunu doldurmak imkânsız. Yok olur, asaletimizi, özümüzü kaybederiz. Çünkü Şekspir, bizi biz yapan temel bir unsurdur. ” derler. 

 

Bugün genç neslin önündeki temel problemlerden biri olarak geçmişle köklü bir bağ kuramaması, medeniyetinin tarihi tecrübesinden ve birikiminden yeterince istifade etmemesi olarak görebiliriz. Tarihi tecrübe ve birikim bir çınarın kökleri mesabesindedir. Bu birikimle hakiki bir yüzleşme ve bu birikimden hakiki bir beslenme kökleri çok derinlere ulaşan soylu çınar misali güçlü bir duruş ve şaşmaz bir istikamet anlamına gelir. 

 

Bugün bu birikim ve tecrübeden yoksun olduğumuz için önümüze çıkan problemlerde tökezlemekte, üzerinde yürüdüğümüz sıratta ciddi tehlikelerle karşılaşmakta, sırtımızdaki en hafif yükü dahi taşımakta zorluk çekmekteyiz. Kültür ve medeniyetimize bigâne kalınca önümüze çıkan en basit sorun bile bir kördüğüm yumağına dönebilmekte, esen rüzgârlar bizi oradan buraya savurmaktadır. Kökleri derinlere inmeyen bir ağacın en basit bir rüzgârda dahi savrulması hatta dallarının kırılması işten bile değildir.

 

Kültür ve medeniyetimize bigâne kalınca kendine yabancı, başkasına âşık bir divane profili çizmekteyiz. Şeklen ve bedenen “biz” iken ruhen “başkası”... Kılık kıyafet olarak biz, ama gelecek tasavvuru ve medeniyet aidiyeti olarak başkası… Hadi şu anda kılık kıyafet olarak da Batı’dan bir farkımız yok ya.

 

Kendini tanımlayamayanı bir başkası tanımlayacaktır. Sahi kendisini tanımayan nasıl tanımlama yapacak ki? Burada başka bir sorun daha karşımıza çıkıyor. Kendine yabancı olanı başkası nasıl tanımlayacak peki? Bu büyük bir kırılmaya işaret ediyor. Başkası beni ancak kendi medeniyet perspektifinden tanımlar ki bu hiçbir zaman “ben” olmam. Olsa olsa başkasının “ben” tanımlaması olur. 

 

Her medeniyetin bir tanımlama süzgeci vardır. Bir aralar Batı, Yunan Medeniyeti’ni bizim medeniyet süzgecimizden geçirilmiş bilgilerle öğrendiler. Batı bu süre zarfında yerinde saydı. Yerinde saydılar, ama yerinde durmadılar. Almaya devam ettiler. Bu birikim belli bir süre sonra kendi süzgeçlerini oluşturmalarına neden oldu. Kurdukları süzgeç bir süre sonra kendi dünya görüşleri doğrultusunda bir kültür ve medeniyet üretimine hız kazandırdı.

 

Büyüklerimizin bir geleneği vardır. Bir şehri ziyaret ettiklerinde, mutlaka o şehrin âlimini, büyüğünü, bilgesini ziyaret ederler. Bu konu bir ziyaretin efdaliyetinin de temel ölçütlerinden biri kabul edilir. Hatta kimi zaman bu konudaki hassasiyetin düşük olması ziyaretin misyonunu, amacını tartışılır duruma düşürecek kadar elzemdir. Dikkate değerdir.

 

Gelecek nesillerin her açıdan sağlıklı, güçlü bir şekilde yetişmeleri toplumun içinde yaşamış büyüklerine ve şu an yaşayan çınarlarına hürmet ve bağlılıkla doğru orantılıdır. Bu kural her toplum için vazgeçilmez bir ilkedir. 

 

Dün Mevlana’nın, Nizami’nin, Biruni’nin, İmam Ebu Hanife’nin, İmam Şafii’nin tecrübesine sahip çıkmak bizlerin istikamet üzere bir geleceğe yürümemizde olmazsa olmazdır. Mehmed Akif, Muhammed İkbal, Aliya Izzetbegoviç, Bediüzzaman, Sezai Karakoç, Necip Fazıl için de aynı şey geçerlidir. 

 

Bu büyüklerimizin hayat hikâyelerini bilmek, yaşantılarından haberdar olmak, zorluklar karşısındaki dirayetlerini örnek almak aydınlık yarınlar inşaa etmenin temel bir şartıdır. “Başka” ağacın gölgesi şirin gelse de ne yazın güneşten korur ne de kışın yağmurdan…

 

Gençliğin matematik öğrendiği, fizik, kimya öğrendiği kadar hatta daha fazla yukarıda bahsi geçen çınarları bilmesi, onların pınarlarından kana kana içmeleri gerekiyor. Tabi ki hangi noktalarda ihtiyacımız varsa ihtiyacımız oranında… İhtiyaç duyduğumuz alanlarda... İrfanî boyutumuzu irfani boyutu güçlü şahsiyetlerden, tarih boyutunu tarih boyutu güçlü kişilerden, siyasal boyutumuzu siyasal boyutu güçlü büyüklerimizden almamız gerek.

 

Unutmamak lazım ki her toplum kökleri ile var olur, varlığını devam ettirir. Kökleri ile bağı zayıfladığında veya koptuğunda ise hiçbir güç onun yok olmasının önüne geçemez.

 

 Selam ve dua ile. 

Bu yazı toplam 640 defa okunmuştur
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar
Mizgin
15 Kasım 2016 Salı 22:31
22:31
Ben şiir yazdım darbe için nasıl gönderen bilirim. Mizgin Türk Kubilay ortaokulu
Yazarın Diğer Yazıları

İMSAKGÜNEŞÖĞLEİKİNDİAKŞAMYATSI
04:2205:4411:4514:5817:3418:49

Tüm Hakları Saklıdır © 2018 Genç Diriliş Dergisi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.