
Hac ve Umre Okulu
Her yıl milyonlarca mümine ev sahipliği yapan, onları bağrına basan, dünyanın dört bir tarafındaki müslümanları bir araya getirerek bir kongre görevi gören beytullah Yüce Allah’ın Kuran-ı Kerim’de bizim ziyaret etmemizi istediği bir yerdir. Başta Beytullah olmak üzere hac ve umrede birçok yer ziyaret edilir. Bu süreç samimi bir şekilde, dolu dolu değerlendirildiğinde bir okul gibi çalışır. İnsana hayatını güzelleştirebileceği tutum ve davranışlar kazandırır.
Hac ve umredeki her ziyaretin her ibadetin bir anlamı, dersler çıkarabileceğimiz yönleri vardır. Harem bölgesine ihramsız giremeyiz. İhram iki bezden oluşan dikişsiz giysidir. Açıkçası önceleri ihramı önemli bir şey olarak görmüyordum. Ancak yanılmışım. Orada herkes ihramlı yani eşit. Beyaz ve sade yapısıyla kefeni andırıyor. Orada herkesi beyazlar içinde görünce mahşer günü gözünün önünde canlanıyor. İhramlıyken çok dikkatli olmak gerekiyor. Kötü söz söylemek yasak, koku sürünmek yasak (koku sürünmek bazen üstünlük aracı olabiliyor), bitkilere böceklere zarar vermek yasak. Bunların hepsi birer eğitim sürecidir. Tüm bunları gördüğüm zaman ihramın ne kadar mühim bir uygulama olduğunu anladım.
Kâbe’yi ilk gördüğünüzde kalbiniz yerinden fırlayacak gibi olur. Cenab-ı Hakkın Kur’an-ı Kerim’de “Beytim” diye nitelediği, gücü yetenlerin ziyaret etmesinin farz-ı ayn olduğu, Fahri Kainat’ın avlusunda namaz kıldığı, tebliğ yaptığı, milyonlarca müminin namaz kılarken ona döndüğü o görkemli, gül kokulu Kâbe tam karşınızda duruyor. Bu duygu anlatılmaz. Anlatılamaz. Gidip yaşamak gerekiyor. Gücü yetenlerin bu duygudan mahrum kalmaları çok büyük bir kayıp olsa gerek. Beytullah tevhidin temsilidir. Tarihte tevhit mücadelesinin merkezidir. Bizler kabeyi tavaf ederek bu tevhide tabi olduğumuzu belirtiyor safımızı netleştiriyoruz. Birçok milletten yüzbinlerce Müslüman ortak bir amaç için bir araya geliyor. Dillerimiz bir olmayabilir ancak kalplerimiz iletişimimize yetiyordu. Beytullahtan başka hangi güç bu kadar insanı bir araya getirebilir?
Safa ile merve arasında say yaparken aklıma Hz. İbrahim ile Hz. Hacer geldi. Say esnasında Yüce Allah’tan Hz. İbrahim’in fedakârlığını Hz. Hacer’in teslimiyetini istedik. Say bize ümitleri diri tutmayı öğretti. Say bize Allah’a güvendiğimizde yalnız kalmayacağımızı öğretti. Say bittikten sonrada saçımızı kestik. Saçımızı keserken şunu dedik; “Ya Rabbi senin yolunda saçımızı feda ettiğimiz gibi yeri geldiğinde başımızı da feda edebiliriz”.
Hac ve umrenin büyüleyici olmasının nedenlerinden biri o ibadeti aynı şekliyle aynı mekânda efendimiz ve arkadaşlarının da yapmasıdır. Düşünsenize Rasulullah’ın yürüdüğü sokaklardan sizde yürüyorsunuz. Belki dokunduğu yerlere siz de dokunuyorsunuz. Namaz kıldığı yerde siz de kılıyorsunuz. İlk vahyi aldığı yerde Kur’an okuyorsunuz. İşte tüm bu duygular umrede bizleri maneviyata boğuyor.
Medine’de Ravzayı ziyaret ettik. Rasulullah (S.A.V)’ı selamladık ve yüzlerce kişinin selamını ilettik. Peygamberin (S.A.V) inşaatında bizzat çalıştığı mescidde doya doya namaz kıldık. Uhud meydanında hüzne boğulduk. Orada Hz. Hamza’nın, Musab’ın kabirleri vardı. Orada Rasulullah’ın yaralandığında dinlendiği mağara vardı. Uhud gününü tekrar yaşadık orada.
Hac ve umre zorluklarla dolu meşakkatli ibadetlerdir. Okul olması bu yüzdendir. Eğitim zorlu bir süreçtir. Yüce Allah müminleri donatmak istiyor. Sabır kazandırmak istiyor. Umrenin o meşakkatinden sonra güçlüklerle mücadele azmi kazanıyoruz.
Ayrılık çok zor gelir insana. Bir türlü ayrılmak istemezsiniz. Ve Allah’a dua edersiniz; “Ya Rabbi diğer kullarına ziyareti, bizlere de bu ziyaretin tekrarını nasip eyle”. Amin.