
Pek değerli okuyucularımız, iyi haberlerim var size! Genel Yayın Yönetmenimizde pek geçmiş olmasa da ayılıp bayılan yazarlarımız, ayaza rağmen montunun kolunu kabadayıca omzuna atan Editörümüz meşakkatli bir ayın sonunda iyileşti! Zihni “hasta” kişilere ise bir cevap verilemedi maalesef adalet sağlama kurumu olan baro tarafından.
Görünen o ki bu sefer de genç neslimiz bitap düşmüş. Hepsini sarmış bir dünyevileşme ateşi ki sormayın. Sabahlara kadar hatta ömürlerinin sonuna kadar başında nöbet bekleyecek, ateşlerini azaltıcı stres arttırıcı bezler saracaklar başlarının etrafına!
Sapla samanın çokça karıştığı durumlara şahit olmuşuzdur. Bu durumların yarattığı kafa karıklığı, moral bozukluğu hepimizin ruh mahallesine mutlaka uğramıştır. Uğramamasını da problem olarak görenlerdenim.
Her problem, kamilleşmemizi engel olacak barikat gibi görünmekle birlikte aslında gelişmemizin de bir imkanı; becerilerimizi, yeteneklerimizi ortaya çıkarmanın da birer fırsatıdır kanaatimce.
Efendim, görebildiğim kadar gençliğin önemli bir kısmı benim gibi düşünmüyor. “Şu denemelerim iyi gitse kötü mü olurdu?”, “Şu fizik dersini ah bir toparlayabilseydim ne iyi olurdu?” Ya da “Ah şu Şemsi olmasaydı denemelerde benim önümde kim durabilir ki?”
Soruları arttırmak mümkün. Cevapları da.
“Hayat iman ve cihattır.” diyor İmam Hüseyin. “İman, imkândır.” diyorsak, imanı kavileştiren sınavlardan yüz çevirmek bir tutarsızlık değil midir?
Sosyal medya mecralarında gençliğin aval aval, yarı uykulu gezmesinin bizi çok daha fazla gayrete, çok daha fazla cehde getirmesi gerekiyor.
Sayfalarımızın, sitelerimizin, bilumum saha çalışmalarımızın, içerik üreten “çarklarımızın” çok daha seri, çok daha zengin olması lazım. Zengin olması lazım ki emri bil maruf, nehyi anil münker görevimizi çok daha seri ve etkileyici bir şekilde yerine getirebilelim.
Aksi durumda Batı’nın treninde Londra’ya giderken daha çook Kabe’ye gitme hayalleri kurarız. Londra’ya giden trende Kabe hayali deyip geçmeyin arkadaşlar. Hasan Sabbah olsaydı ne derdi bilmiyorum; ama şu beden dilimizin hareketleri pek hayra alamet değil.
Gençlik nereye gidiyor konusuna girmeyeceğim. Başta şahsım olmak üzere bütün okuyucularımı gençlik ile ilgili neler yaptığı konusunda özeleştiriye davet ediyorum. Mesela bizim Editör’ümüz geçenlerde uzaylara kadar çıktı…
Sevgili dostlar, gençliğin şu anda kafa yorduğu, zamanını verdiği konuların yerine, değerlerimizin ihyası, Kur’an ve sünnetin davranışlarımızın merkezine konulduğunun hayalini kuruyorum ben. Ayak oyunları, yalan dolan, sevki sefanın yerine ilim-irfan, dava-davete kafa yoran, zaman ayıran, kavgasını veren bir gençlik…
Peygamber Efendimiz'in çevresindeki kitleye bakın ve neler yaptıklarına, neler başardıklarına bir bakın. Ufkunuz açılır, nutkunuz tutulur. Kendinizi rüya aleminde bulursunuz.
Seyyid Kutub “Yoldaki İşaretler” adlı kıymetli eserinde günümüz insanının içinde bulunduğu durumla ilgili önemli tespitlerde bulunur. Şunu ifade eder özetle: O dönemin dinamizminin iki kaynağı vardır, İslam toplumunu eğiten. Biri Kur’an diğeri sünnet. Bu ikisi de şu an elimizde. Neden o zamanki gibi bir toplum oluşmuyor ya da oluşturamıyoruz o zaman. El cevap: Bildiklerimizle amel. Kur’an ve sünnetin uygulaması, yaşanması…
Allah bizleri Kur’an ve sünneti hayatının her alanında, her aşamasında uygulayan kullarından eylesin. Âmin.
Not: Önceki yazılarda Editör’ün bir kısım düşüncelerini eleştirel olarak ele alan yazılarına bir kısım göndermede bulunmuş, nacizane düşüncelerimizi beyan etmiştik. İşler kötüye gitti. Editör’ün şahsıma karşı beden dili değişmeye başladı. Ekmek teknemiz batma riski ile karşı karşıya kaldı. Kurum koridorlarında ağır tahribatlı çarpışmalara kapı aralandı. Omuz atma falan yoktu ama her halden belli idi işlerin iyi gitmediği. Yapılan eleştirilerin yerini buldu. Kavga çıkmasın diye bugün itibariyle Editör’ün kullandığı koridoru kullanmayacağımı, odasının önünden geçmeyeceğimi, kullandığı bilgisayarı kullanmayacağımı, hatta kullandığı silgiye bile el sürmeyeceğimi deklare ediyorum. Siz kıymetli Genç Diriliş takipçilerine duyurulur. Geri vites bazen iyidir. Sizin de var değil mi?